Allah yüzünü kara çıkarmak ne demek? Deyimi sarsarak, dili özgürleştirerek konuşalım
Şunu açıkça söyleyeceğim: “Allah yüzünü kara çıkarmak” kulağıma her çarptığında bir şeyler düğümleniyor içimde. Bir yanda iyi niyetli bir uyarı ya da beddua, diğer yanda “karalık = utanç, kötülük” çağrışımı… Dilimiz, fark etmeden taşıdığımız ağırlıkları ele veriyor. Ben bu yazıda, tartışmayı büyütmek pahasına da olsa, bu deyimin gölgesine değil, köklerine bakmak istiyorum: Neyi onaylıyor, neyi dışlıyor, kime ne yaptırıyor?
Önce anlam: “Kara çıkmak” utanca, “ak çıkmak” onura işaret eder
Türkçede “yüzü ak çıkmak” itibarını korumak, yüzünün akı olmak başarı ve doğrulukla anılmak demek. Tersi “yüzü kara çıkmak/etmek” ise utanmak, rezil olmak, güven boşa çıkmak… “Allah yüzünü kara çıkarmak” (genellikle beddua/uyarı tonu) bu çerçevenin dinsel bir çağrışımla güçlendirilmiş hali: “Yaptıklarının sonucu olarak yüzün kara olsun; utanasın, mahcup olasın.” Dikkat: Burada “yüz” mecazdır; aslında söylenen, kişinin namının, itibarının zedelenmesidir.
Zayıf halka: “Kara”yı kötülüğe, “ak”ı iyiliğe bağlayan ezber
Beni rahatsız eden tam da burası. Rengin ahlakla özdeşleştirildiği eşleştirmeler, dilde masum görünse de kültürde iz bırakır. “Kara gün”, “kara baht”, “kara haber” derken “ak gün”, “ak yüz”ün değerli sayılması; renkleri ahlaki merdivene diziyor. Bu, colorism denen daha geniş bir soruna kapı aralar: Koyu olanın negatif, açık olanın pozitif görülmesi. Elbette kimse bu deyimi kullanırken “cilt rengine gönderme yapıyorum” demiyor; ama dilin gölgesi uzundur. Bir kelime, başka bir kapıyı fark etmeden aralık bırakır.
Bir adım daha derine: Sorumluluğu göğe havale etmek
“Allah yüzünü kara çıkarsın/çıkarmak” ifadesi, failin sorumluluğunu göğe devreder. Hatalı davranan kişiyle hesaplaşmak yerine, cezayı semaya ısmarlıyoruz. Oysa toplumsal sözleşme şunu gerektirir: Yanlışın sonucu, şeffaf kurallarla, dünyevi adaletle görünür olsun. Beddua, öfkeyi anlık boşaltır; ama davranışı dönüştürmez. Sorarsınız: “Peki ya adaletin işlemediği yerde?” Haklı bir sızı. Yine de dilin şiddeti yerine, mekanizmaların güçlenmesi gerektiğini not düşmek zorundayız.
Dinsel duyguların arkasına saklanan gündelik şiddet
Deyim, kimi zaman toplumsal baskının kırbacına dönüşebiliyor: “Böyle yaparsan Allah yüzünü kara çıkarır.” Kimin normuna göre? Kimin “ayıp” terazisine göre? Eğitimden giyime, ilişki tercihlerinden çalışma hayatına kadar, “yüz karası” yaftası bireyi hizaya sokmanın hızlı ama haksız bir yolu olabiliyor. “Allah” adının ağırlığı, tartışmayı kapatıp sorgusuz itaati çağırdığında; orada önce özgür irade, sonra diyalog kaybediyor.
Erkeklerin veri odaklı, kadınların toplumsal etkiler odaklı bakışı nasıl ayrışır?
Objektif/sonuç merkezli okuma
Daha “veri ve sonuç” odaklı düşünen bir yaklaşım, deyimi itibar metriği gibi okur: “Kurala uy → yüzün ak, sap → yüzün kara.” Avantajı: Net hat çizgileri; risk yönetimi kolaydır. Zayıf yönü: Gri alanları, bağlamı, niyeti ve öğrenmeyi kaçırır. Bir hatayı “kara” diye mühürlediğinizde, kişinin dönüşme olasılığını da karartırsınız.
Duygusal/toplumsal hassasiyetli okuma
Daha empatik ve ilişkisel bakış, deyimin dışlayıcı yan etkilerine odaklanır: Utandırma kültürü, “ayıp” dili, kadınların ve gençlerin sürekli “yüz karası” tehdidiyle denetlenmesi… Avantajı: Kırılgan grupları korur. Zayıf yönü: Normların tamamen çözülmesi korkusu doğabilir. Peki çözüm? Normları utandırma değil, gerekçe ve diyalogla kurmak.
Edebiyattan gündeliğe: Yüz, aynada değil bellekte yaşar
Edebiyat, “yüz”ü benliğin vitrini yapar: “Yüzüm kızardı”, “yüzüm aklandı”… Deyimler bu vitrine siyah-beyaz etiketler yapıştırır. Bizse griyi, tonu, hikâyeyi unutmayız. Bir insanın “yüzünü” toplumda ak ya da kara yapan çoğu zaman tek eylemi değil; pişmanlığı, telafisi, emekle yazdığı devam bölümüdür. O yüzden otopsi değil süreç konuşalım: Hata, özür, tamir, tekrar deneme…
Polemik zamanı: Soruları ortaya atalım
- Rengi ahlakın metaforu yapmak zorunda mıyız? Metaforu değiştirsek, zihnimiz de değişir mi?
- Beddua, adalet duygusunu gerçekten besliyor mu; yoksa öfkeyi dondurup çözümü geciktiriyor mu?
- Birini “yüzü kara” ilan etmek, onu daha iyi bir insana dönüştürüyor mu?
- “Yüz aklığı”nı herkesin erişebileceği şeffaf kurallarla, ikinci bir şans kültürüyle kurabilir miyiz?
Alternatif dil önerileri: Hem inancı hem saygıyı koruyan ifadeler
Dili dönüştürmek, inancı zedelemek değil; niyeti berraklaştırmaktır. “Allah yolunu açık etsin”, “Allah utandırmasın”, “Hakkaniyetli olalım”, “Yanlışı düzeltmeye güç ver” gibi ifadeler; hem değerleri hem insan onurunu korur. Renk metaforuna mecbur değiliz; doğruluğu ışıkla, yanlışı sisle, adaleti terazıyla da anlatabiliriz.
Son söz: Yüzümüz dilimizin aynasıdır
“Allah yüzünü kara çıkarmak” deyimi, kültürün derinlerinden gelen bir yankı. Ama her yankı sorgulanmayı hak eder. Bugün daha adil, kapsayıcı ve onarıcı bir dil istiyorsak; metaforlarımızı revize etmekten korkmayalım. Birini karartmadan da sorumlu tutabilir, birini aklamadan da bağışlamayı tartışabiliriz. Yüzümüzü ak edecek olan, başkasının karalanması değil; kendi dilimizde ve davranışımızda çoğaltacağımız adalettir.
Şimdi söz sizde
Bu deyimi duyduğunuzda sizde ne çağrışıyor: Adalet mi, baskı mı, alışkanlık mı? Rengi ahlaka bağlayan metaforları nereye kadar taşımalıyız? Yorumlarda buluşalım; belki de birlikte, daha insanca konuşmanın sözlüğünü yazarız.